29 Mart 2008 Cumartesi

Kitap - Üstün Dökmen - Yaşama Yerleşmek

Astrolojiye, enerjilere ve uzaylılara yüzde yüz inanmak bilimsel düşünceye aykırıdır. Bilimde hata payı da vardır. Sözgelişi “Bu 80 cm’dir” denmez. “80 art-eksi ½ santimetredir” denir. Sosyal bilimlerde hata payı en fazla %5’tir; yani bir ölçmenizin sonucu %95 doğru olmalıdır, en çok %5 hata görülebilir. Şimdi bu olayı günlük yaşama, kahve falına taşıyalım. Fallardaki birkaç doğru tahimini falın ispatı sanmak, hata paylarını, olasılık hesaplarını dikkate almamak bilimsel düşünceye aykırıdır.
Üstün Dökmen – Yaşama Yerleşmek – Sayfa 94

Çölde belirli bir noktadan yola çıkan sağak bir kişi, sağ ayağı solundan biraz güçlü olduğu için, gün boyu yürüdüğünde sola doğru bir büyük daire çizer; ve böylece akşama doğru başlangıç noktasına döner. Açık denizde bir adadan kürek çekerek ayrılanlar da yine, farkında olmadan bir daire çizip bir süre sonra aynı adaya dönerler. Yola çıkan solaksa sağa doğru büyük bir daire çizer, başlangıç noktasına geri döner. Son derece sinir bozucu ve hayret uyandırıcı olan bu durumun nedeni, kişilerin çevrelerinde doğru gitmelerine yardımcı olacak referans noktalarının bulunmamasıdır.

Bu durumun anlaşılması üzerine, uyduyla yol bulma cihazlarının bulunmadığı dönemlerde askeri birliklere ve araştırma ekiplerine birer solak konulmaya başlanmıştır. Bir haberci gönderileceği zaman bir solak ve bir sağak birlikte yola çıkarılıyormuş. Bu iki kişi birbirlerini küçük küçük sola ve sağa ittikleri için doğru yolu bulup ileriye gidebiliyorlarmış.

Osmanlı ordusunda solaklardan oluşan bir ok atma bölüğü vardı. Sollarını kullanan bu okçular savaşta padişahın sağına, sağlarını kullanan okçular ise soluna yerleştirilirlerdi. Böylece her iki yönü rahatlıkla hedef almak mümkün olurdu.
Üstün Dökmen – Yaşama Yerleşmek – Sayfa 144-145


Ancak gerçekci olalım; kaynakların sınırlı, güçlerin ise eşit olmadığı bir dünyada önce akıl kalbi yener, sonra kalpleri akıllarına yenilmiş olanlar başkalarını yenmeye başlarlar.

Ahlaklı olanın gücü olmuyor çoğu kez, güçlü olansa ahlaklı olamaya ihtiyaç duymuyor. Hem ahlaklı hem güçlü olmak, ender birşeydir ama erdemdir. Bir şiirimde şöyle demiştim.

Bu Evren’de en büyük erdem,
Hem güçlü olmaktır hem
İyi; kuvvet ve bilgi gerek
Yüceltmek için sevgiyi
Üstün Dökmen – Yaşama Yerleşmek – Sayfa 186

Herhangi bir mağazaya gidersiniz, mesela bir mobilyacıya, tekrar uğramak için kartını istersiniz: Mağaza sahibi, kartını eline alır, arkasını çevirir, arkadaki boşluğa gözünün önünde kocaman bir çarpı işareti koyup kartı size uzatır. Bunun sözle ifade edilmeyen ama davranışla ortaya konulan anlamı şudur: “Sen bir üçkağıtçı olabilirsin, kartımı kötüye kullanıp sana borcum filan olduğunu yazabilirsin, sonra da mahkemeye başvurup başımı ağrıtabilirsin; iyisi mi ben bu kartın arkasına bir çarpı koyayım da ilerde başım derde girmesin.” Güvensizliğe, yozlaşmaya ve bunların getirdiği nezaketsizliğe çarpıcı bir örnek. (Biraz nezaketi olanlar, müşteriden önce kartlarının arkasına toptan çarpı koyuyorlar, böylece müşterinin yanında bunu yapmaları gerekmiyor. Daha da nazik olanlar kartın iki yüzüne birden adlarını yazdırıyorlar; çarpıya gerek kalmıyor.)
Üstün Dökmen – Yaşama Yerleşmek – Sayfa 194-195

Bethowen’in 9. Senfonisi’nde Schiller’in bir şiiri seslendirilir. Bu şiirde Schiller, hayatta en büyük erdemin ‘neşe’ olduğunu belirtir.Gençliğimde bu görüş bana çok tuhaf gelmişti; onca şey varken neşe hayattaki en büyük erdem olamaz diye düşünmüştüm. Şimdi farklı düşünüyorum. Galiba Schiller’in şiiriyle Aptal Hans masalı aynı şeyi anlatıyor: Mutluluk/neşe, bu dünyadaki tek kazançtır bize.
Üstün Dökmen – Yaşama Yerleşmek – Sayfa 203

Şimdi Yiğit Özgür’ün bir karikatürünü seslendireceğim. Kafasında hunisiyle bir deli var. Gözünü yerdeki papatyaya dikmiş, beyaz yapraklara bakarak, “Seviyor, sevmiyor...” diyor. Oysa normalde – normal her neyse – çoğunluğun yaptığı, papatyayı koparıp ele almak ve beyaz yaprakları tek tek kopararak “Seviyor, sevmiyor...” demektir. Bizim deli, - herhalde deli olduğu için, çoğunluktan farklı olduğu için – böyle yapmamış, papatyayı koparmadan gözüyle seviyor-sevmiyor diye sayıyor. Ancak gözüyle saydığı için de sık sık karıştırıyor ve tekrar saymaya başlıyor. Delinin bu inceliği karşısında papatya ona bakarak içinden, “Seni seviyorum,” diyor.

Bu karikatürden çıkarttığım hisse şu: Sizi kimin ne kadar sevdiği önemli değildir, sizin sevilmeye layık bir şeyler yapıp yapmadığınız önemlidir. Deli sevilmeye layıktır.
Üstün Dökmen – Yaşama Yerleşmek – Sayfa 207

Hiç yorum yok: