6 Aralık 2007 Perşembe

Kitap - Milan Kundera - Var Ol...

“Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştırmaz ya da kusurlarımızı gelecekte ki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz. Karşılaştırma fırsatı olmdığı için hangi kararın daha iyi olduğunu sınamanın bir yolu yok. Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoryuz, önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan bir tiyatro oyuncusu gibi. Yaşam öncesi ilk prova yaşamın ta kendisiyse, ne değeri olabilir yaşamanın? Yaşamın hep bir taslak gibi olması da bundandır işte. Yok ‘taslak’ ta tam anlatamıyor demek istediğimi, çünkü taslak bir şeyin ana çizgileriyle belirmesi demektir, bir resmin az çok ortaya çıkmasıdır, yaşamımız dediğimiz taslaksa hiçbirşeyin taslağı değildir, bir resmin resme dönüşmeyecek ana çizgileridir.”
Milan Kundera – Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği Sayfa 16

“Babasının evi terk ettiği gün, Franz’la annesi birlikte kente indiler ve evden çıkarlarken Franz annesinin bir ayağına başka öteki ayağına başka pabuç giymiş olduğunu fark etti. Ne yapacağını şaşırmıştı; yaptığı yanlışlığa dikkatinin çekmek istiyor, ama bir yandan da annesini incitmekten korkuyordu. İşte bu yüzden, kentte birlikte yürüdükleri süre boyunca gözlerini annesinin ayaklarından ayıramadı. Acı çekmenin ne demek olduğunu ucundan kenarından ilk sezişi böyle oldu.”
Milan Kundera – Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği Sayfa 97

“Ama güçlüler güçsüzleri incitmeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.”
Milan Kundera – Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği Sayfa 16

“Sabina için gerçek yaşamak, ne kendi kendimize ne de başkalarına yalan söylememek, ancak insanlardan uzak olunduğunda mümkündü; yaptığımız işlere başkasının gözü değdiği an, ister istemez o göze hoş görünmeye çalışırız ve yaptığımız hiçbirşey dürüstçe olmaz. Bizi seyreden birilerinin olması, bizi seyredenleri bir türlü aklımızdan çıkaramamak, yalanlar içinde yaşamak demektir.”
Milan Kundera – Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği Sayfa 120

“Yaşamamızdaki sarsıcı durumları dile getirmek istediğimizde, ağırlık belirten eğretilemelere başvurmak eğilimindeyizdir. Bir şeyin bizim için büyük bir yük olduğunu söyleriz. Ya taşırız bu yükü ya da beceremez, okkanın altına gireriz, bu yükle didişir, kazanır ya da kaybederiz. Ya Sabina –sahi ne olmuştu ona? Hiç. İçinden terk etmek geldiği için bir erkeği terk etmişti. Erkek onun peşinden mi gelmişti? Ondan intikam almaya mı çalışmıştı? Hayır. Sabina’nın dramı ağırlığın değil hafifliğin dramıydı. Onun payına düşen yük değil varolmanın dayanılmaz hafifliğiydi.”
Milan Kundera – Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği Sayfa 130

“Platon’un Şölen’indeki ünlü efsane aklına geldi ansızın: Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti, o zamandan beri bu yarılar birbirlerini arayarak dünyanın dört bir bucağında gezip duruyorlar. Aşk kaybettiği yarıyı özleyişimizdi işte.”
Milan Kundera – Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği Sayfa 245


“Karenin köpek değil de insan olsaydı, Teraza’ya çoktan, ‘Buraya bak, her gün şu çöreği ağzımda tutmaktan bıktım, içime fenalık geldi. Değişik gelmiyor mu aklına?’ demişti bile. İşte insanoğlunun bütün bahtsızlığı burada yatıyor. İnsan zamanı bir döngü izlemiyor; onun yerine dümdüz bir çizgide ileri doğru gidiyor. İnsan bu yüzden mutlu olamıyor; mutluluk yinelenmeye duyulan özlemdir.”
Milan Kundera – Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği Sayfa 303

Hiç yorum yok: